20 Haziran 2016 Pazartesi

Ortanca mevsimi

Ne yapayım ben şimdi, bu güzelliklere dair 3-5 fotoyu burada paylaşmadan es mi geçeyim. Aşığım ortancaya. Bu nasıl bir güzelliktir? Bir ortanca mevsimini daha görebildik çok şükür.
Fotoların hepsi akşam saatlerinden, o yüzden fotolar karanlık mı karanlık ama olsun, yine de idare eder. Bu arada fotoğraftaki kitabı henüz okumamış olanlara tavsiye ediyorum. Almadan önce bir araştırın ama önce. İlginizi çekerse öyle alırsınız :)
Sol taraf ortanca, sağ taraftaki minik beyaz çiçekliler yasemin. O yaseminlerin kokusunu anlatmak mümkün olsa da sayfalar doldursam buraya. 
Arada bir kuytularına sığınmak nasıl güzel. Biz insanlar, her ne kadar öyle değilmiş gibi davransak da doğaya aitiz ve onunla olmaya muhtacız. Haksız mıyım?  

8 Haziran 2016 Çarşamba

Hatırlayanlar bir adım öne :)

Clementine... Ne çizgi filmdi yarabbim. Şimdi nereden aklıma geldi bilmiyorum ama hatırlayınca korku ve sevgiyle karışık bir duyguya kapılıyorum. Ya o şarkısı yok mu? Olsa baştan sona seyretsem şimdi bir koltuğa gömülüp. Çocukluğumuzun güzellikleri :) Videoyu görüntülemekte sorun yaşıyorsanız şu linke tıklayabilirsiniz.

7 Haziran 2016 Salı

Ufak bir veda...

Muhammed Ali Clay...  Demir yumrukların, zehir gibi bir zekanın ve melek kanatları takılmış bir kalbin sahibi, efsane insan. Derin bir hayranlık, sevgi ve şefkat besliyorum onun için. Bu yazıyı da bir veda yazısı ve ufacık bir gönül borcu/anma olarak yazıyorum.  Huzur içinde uyumasını dilerim. Atatürk bizim toplumumuz için ne ise, Muhammed Ali dünyanın bütün koyu renk tenlileri için odur. Onun hikayesini ilk kez 'I am Ali - Ben Ali' belgeselinde izlemiş, çok etkilenmiştim. Hayatı boyunca bizzat kendisi tarafından tutulmuş ses kayıtlarını kaynak olarak kullanan bir dökümanterdi. Muazzam bir mücadele, haksızlıklara karşı beton kadar sert ve duyarlı bir direniş ve bunu çok farklı bir şekilde yapabilmesini sağlayan ironik bir hazırcevaplık.  Bütün varlığını, hayatını ve kendisine bahşedilmiş olan yeteneği ezilmişlerin sesini duyurmak için kullanmış bir efsane. Dünyamızın onun gibilere ihtiyacı var. Güzel yüzlü, güzel ruhlu insan, ışığın bol olsun.

6 Haziran 2016 Pazartesi

Kuzeyin gamsız ülkesi: Danimarka

Ben reenkarnasyona inananlardan değilim ama eğer böyle bir şey varsa, bir sonraki yaşamımda, nüfusu 3-5 milyonu geçmeyen, insanların günlük ulaşımda bisiklet kullandığı, hayattaki önceliğin başta çocuklar olmak üzere insanların mutluluğu olduğu, 4 günlüğüne gelmiş bir turistin ağlayan tek bir çocuk göremediği, dinin insanlara ölümden sonra nasıl kıtır kıtır doğranıp, cayır cayır yanılacağını değil de, bu dünyada nasıl birer 'iyi insan' olunacağını öğrettiği, örneğin grafik mezunlarının mezuniyet sonrası gerçekten grafik tasarım yaptığı bir 'KUZEY ÜLKESİ'nde hayata gelmek istiyorum.
Kuzey ülkelerinin çoğu aynı tornadan mı çıkmış? Günlük hayatın bilumum güzellikle kutsanmış rutini, insanlar arasındaki zengin ve eşit gelir düzeyi, sosyal adalet, etik yaşam, saygı, hoşgörü... Liste uzun... Bizde olmayan ne varsa hepsini bir arada düşünün işte. Bu insanların düzenlerine sistemlerine hayran olmamak elde değil.
Avrupa'da daha önce görmediğimiz bir ülkeye gitme düşüncesiyle, 3-4 günlüğüne ekonomik bir biletle nereye gidebiliriz diye bakınırken çarptı gözümüze Kopenhag. Uçak biletleri çok ucuz. 2 kişi gidiş dönüş 1.100 TL, yani kişi başı 170 € civarı ki, Avrupa olduğu düşünülürse oldukça ekonomik olduğunu kabul etmek gerek.
Amma velakin, Danimarka benim şu ana kadar gezdiğim en pahalı ülke :) Öyle böyle pahalı değil hem de. Ateş pahası dedikleri cinsten :) Sıradan bir kafede sıradan bir çay 30-40 TL mesela. Eğer gidecek olursanız bu detayı hesaba katmakta fayda var :)
Buraya kadar ki fotolar Kopenhag'ın meşhur Nyhavn bölgesi. Kopenhag zaten çok ufak bir şehir. Bu şehre yolunuz düşerse, arıyor olmasanız bile yollar kendiliğinden buraya çıkacak.
 Amsterdam kadar olmasa da, kanallarla dolu bir ülke.

Kanallarda tekne turlarına katılmak mümkün. Keyifli bir deneyim. Farklı bir açıdan görmek güzel oluyor. Tavsiye ederim.
Heykeli ilk gördüğümde elindekini bir an için iphone sandım evet ama panik yok, tas tutuyor :)
 Amalienborg Sarayı'nın içinden bir kare
Burada yürürken, adım attıkça yerden yükselen gıcırtıyı ve tüm mekana hakim olan eski tarih kokusunu en çok/pek çok sevdim.
Danimarka'nın en keyifli yeri Tivoli Bahçesi. Bir tür Botanik Park/Luna Park. Şehrin tam göbeğinde. Cuma akşamını Tivoli'ye ayırmıştık. Girerken elimize konser programını tutuşturdular. Meğer Fredagsrock Müzik Festivali'nin ilk gecesiymiş ve o açılış gecesinde DJ Tiesto'nün konseri varmış parkta. Yok böyle bir eğlence! Konser sevmem, DJ'li konserleri hiç sevmem olayım bitti. Yukarıda kuzey ülkelerinin özelliklerini sayarken eğlenmeyi ne kadar iyi bildiklerini ve sevdiklerini söylemeyi unutmuşum. Bilhassa cuma-cumartesi geceleri adım başı başka bir parti.

Bu fotoyu şu ördeği size göstermek için çektim. Salına salına geldi, etrafa bakındı, gerindi, çimlere yerleşti, çeneyi omuzlarına gömdü ve bir güzel dinlendi. Ne 'Çocuklar beni boğmaya çalışır mı' derdi, ne 'Büyükler teklemeler mi' korkusu. Yaklaşık bir saat boyunca o yerde biz yanında bankta takıldık. Tek bir allahın kulu çıkıp da en ufak bir rahatsızlık vermedi hayvancığa.



Ve kitapçılar. Yurt dışı gezilerimin baş mekanları. Doya doya gezdiğim, kana kana içtiğim. Kapak görselleri, dergi rafları, kırtasiye reyonları... Satılan kitapların dilini anlayıp anlamamam hiç mühim değil.
Çok basit bir olay belki ama anlatmak istiyorum. Sabah kahvaltımızı etmek üzere bir kafeye girdik, siparişimizi verdik. Hemen önümdeki kitabıma uzandım sipariş gelene kadar okumak için. Garson bir an baktı, 'Güzel bir kitap okuyorsunuz, beğenerek okumuştum' dedi. Şimdi soruyorum size: Böyle bir olayın Türkiye'de yaşanma olasılığı nedir?

 Round Tower'ın tepesinden Kopenhag manzarası. Bu kuleye çıkmanızı öneririm. Kule mimari olarak çok güzel olduğu gibi güzel bir de şehir manzarası sunuyor.
Rosenborg Kalesi ve bahçesi. Bu bahçeye mutlaka uğrayın. Kitabınızı ve altınıza serecek mini örtünüzü alın ve üstteki devasa ağaçtan üzerinize pıtır pıtır düşecek yaprakların dokunuşlarına bırakın kendinizi. Gittiğimiz gün hava sıcaktı ama bu ağaçların gölgeleri güzel birer sığınak.


Kopenhag'ın diğer meşhur köşeleri Denizkızı heykeli, Stroget Caddeleri, hayvanat bahçesi, ulusal müzesi (National Museum-Diğer Avrupa ülkeleri Ulusal Müzelerine göre çok daha mütevazi ve kolay gezilebiliyor) olarak sıralanabilir ama gitmeyi planlayanlar bunları ve içeriklerini detayları ile şehir rehberlerinden araştırabilir.
 Ve dönüş... 3 hafta gibi gelen 4 gün.
İşte burası çok ilginç. Buna değinmeden yazıyı bitirmek istemiyorum. Sağ taraf İsveç, sol taraf Danimarka. İkisini birbirine bağlayan bir köprü var. Köprü denizin ortasında bir yerde bir tünele bağlanıyor ve denizin altından yoluna devam ediyor. Öndeki beyazlar ise rüzgar gülleri. Biz etrafımızdaki ülkelerle bağları nasıl koparırız diye bakarken onlar birleşmenin yollarını arıyorlar.

Köprünün denize battığı yer.
Gezmeler hiç bitmesin. Herkese iyi haftalar diliyorum.