20 Temmuz 2015 Pazartesi

Prag'dan kısa kısa

2003 veya 2004 senesiydi. Vakko'da çalışıyordum. Mezuniyetimin ardından çalışmaya ve dolayısı ile yeni mezun maaşı kadar olsa da para kazanmaya başlamış ve günlük harcamalarımdan arttırabildiğim tüm parayı biriktirip, 3-4 ayda bir başka bir yerlere gezmeye gitmeye başlamıştım. İçimde büyük bir gezme açlığı vardı. O dönem gittiğim ilk şehirlerden biriydi Prag. Şimdi dile kolay geliyor ama bundan yaklaşık 10 yıl öncesinden bahsediyorum, o kadar uzakta kaldı. Ama yine de o geziyi hiç unutmadım çünkü canım annem-babam ve kız kardeşimle gittiğim bir şehirdi Prag, yine bir bayram tatiliydi. Kasım ayının ortalarında kara kış günleriydi :)

Bu sefer eşimi götürdüm ve ilk gidişi olduğu için ona rehberlik yaptım. Geçtiğimiz 4 gün boyunca Orta Avrupa'nın bu masal şehrindeydik. Prag aşk şehri diye boşuna dememişler. Her çiftin mutlaka beraberce gitmesi gereken bir şehir.

Aslında bu yazının klasik bir 'Prag'da nereleri görmeli' yazısı olmasını istemiyorum (eninde sonunda biraz öyle olacak ama) çünkü o yazılardan istemediğiniz kadar var. Bu şehri biraz kendi gözümden anlatmak istiyorum size.

Prag bence küçük Amsterdam olma yolunda ilerliyor. Özellikle cuma cumartesi geceleri her sokak her köşe başı birer şenlik alanı. En ufak bir hüneri olan kendini sokağa atıp hünerini sergiliyor. Hangi birine takılacağınızı şaşırıyorsunuz. Kukla tiyatrosu, mini konserler, boyna yılan dolamaca, hünerli şekilde ayakta top çevirmece, dans, boyama ve daha çeşit çeşit etkinlik.

Prag'ın bir diğer özelliği el emeği ürünlerin her yerde karşınıza çıkması. Craft'a emek verenlerin şehir burası. Sanatın her türlüsü ile çok iç içe.
 Mevsim dolayısı ile çok kalabalık olacağını tahmin ediyordum fakat düşündüğüm kadar kalabalık değildi. Turistik bölgelerde gezerken gördüğünüz hemen herkes turist. Yerlisi çok az. Bunları da servis elemanları, gişe memurları, sokak sanatçıları formatında görüyorsunuz. Avrupa'nın en yoğun dilenci nüfusu bu şehirde. Bir de bana göre önemli bir bohem nüfus var burada.

Tabi Prag kukla şehri aynı zamanda. Binlerce model kuklayı bir arada görmek mümkün.  

Bu astronomik saatin hikayesini bilir misiniz bilmem. Hani şu meşhur, yaptıran kral, yapan ustanın gözlerini oydurmuş ki başkalarına da yapmasın. Usta da intikam için kendini saat mekanizmasının içine atmış. Usta ölmüş, saat bir süre bozuk kalmış felan filan. Doğru olabileceği gibi son derece uydurma hikayeler de olabilecekleri kuşkusu ile bu tip şehir efsanelerine biraz mesafeli baksam da saat çok güzel ve her saat başı çıkan kuklaları görmek için binlerce insan meydana akın edip, mini gösteri sonunda çılgınca alkışlıyor :) Bir takım turistik saçmalık kime iyi gelmez ki zaten :)


 Hadi çözün bu işin sırrını :) Foto çekmek bedava ama öndeki kutuya 3-5 kron atmanız ricasıyla :)

 Ve gelelim bence Prag'ın en cici dükkanına.İsmi Gingerbread Museum; yani tarçın adam müzesi ama aslında bir müze değil. Bin bir çeşit kurabiyenin yapıldığı inanılmaz şirin bir dükkan. Prag'da tabii ki çok güzel müzeler, kaleler, kuleler gezilip görülecek yerler var. Dediğim gibi ben bu yazıda onlara değinmeyeceğim ama burayı görmeden dönmek önemli bir kayıp. Bunu baştan belirteyim :)

Ben bu kadar ince işçilikle yapılmış, desen desen model model kurabiyeyi bir arada görmedim.  

Şeker bayramının ilk günü denk gelince İnstagram'dan paylaştığım bayram tebriği fotoğrafım da bu oldu :)



Bunlar nasıl bir emektir. Tığ ve iplikle yapılan nakışlar ne ise şeker hamuruna aynı dantel deseni uygulamış insanlar.  Bu köşe dantel koleksiyonu köşesi.


 :)
Muazzam St Vitus katedrali. Bu katedrale çıkış parkuru biraz zorlu ama konumu ve içinde bulunduğu alanın manzarası çok güzel.
 Charles Köprüsü'nün diğer köprüden manzarası. Bu arada yakın zamanda gidecekler varsa hava mükemmel. Rahat rahat gezecek kadar sıcak ama boğmayacak kadar da serin. İdeal zaman.
 
Prag esnafı emaye işini çözmüş. Talebi görünce desen desen renk renk emayeler yaptırmışlar ama açıkçası pek beğenmedim. Renkler çok cart, fazla baskılı, aşırı desenli vb.  

Eğer yolunuz düşerse Astronomik saat kulesine mutlaka çıkın. Tüm şehri çok güzel görüyorsunuz bu kuleden. Koca binalar bir anda minik maketler halini alıyor.  


Biliyorsunuz, ikinci dünya savaşında Hitler erişebildiği Avrupa başkentlerinin en güzel yerlerini mümkün mertebe bombalayıp dümdüz etmiş ve şehirlerin o kısımları modern ve bence şehir dokusu ile hiç uyuşmayan mimari anlayışa teslim olmuş ama her nasılsa Prag bundan kaçabilmiş. Bu nedenle şehir neredeyse hiç bozulmamış. Masal kitaplarından, müzikallerden fırlamış gibi bir hali var.

 Yolunuz düşerse U Prince Hotelin Restaurant'ında bir akşam yemeği yemenizi öneririm. Bu fotoyu o restaurantın terasından çektim. Konum, manzara ve lezzet olarak 10 üzerinden 10 ama 4 gün sonraya rezervasyon yapabiliyorlar. Şansınız bizimki gibi yaver giderse bir kere daha uğrar ve her nasılsa açığa çıkmış bir masacığa yerleşirsiniz :)

Biz 1,5 günü Prag'da geçirdikten sonra araba kiralayıp (Merak edenler için Fiat marka minik bir araba günlük 48 €, iki kişi için zaman ve bütçe anlamında daha tasarruflu bir seçim oluyor) Karlstejn ve Karlovy Vary'e gittik. Yol üzerinde uçsuz bucaksız buğday ve ayçiçeği tarlaları var. Onlarca dağ köylerinin arasından geçip heybetli Karltejn kalesine ulaştık.

https://geolocation.ws/v/P/54811060/karlstejn-castle/en
 Ve kale gördüğünüz gibi böyle muazzam bir şey. 50 dk'lık olan tura katıldık. Rehbersiz gezemiyorsunuz. Bir dil seçip tur ile gezmeniz gerekiyor. Kale içindeki mevcut tüm mobilyalar (sayıca çok azlar) hep 19. yy yapımı, orijinal hali ile korunabilmiş bir iç mekan detayı yok denecek kadar az. Bir de rehberlere dikkat. Çok kötü bir espri anlayışları var :)
Karltejn'den sonra Karlovy Vary'e sürdük arabayı. Buranın adı Kralın banyosu anlamına geliyor ve muazzam güzellikte bir termal kasaba. Atatürk de genç bir subayken gelip bir otelde bir ay konaklamış. Bence Çek Cumhuriyetine yolu düşecek herkesin görmesi gereken bir yer. Prag'a yaklaşık 2 saat mesafede.



'Manufaktura' Prag'da mutlaka denk geleceğiniz ve denk gelirseniz de girmeniz gereken bir mağaza. El yapımı well being ürünleri, tahta oyuncaklar, organik kozmetikler vb yapan bir yerel marka.


 

Prag'a gitmeden önce araştırdığınızda her yerde okuyacağınız şey mutlaka 'Trdelnik' tatlısını deneyin oluyor. Yerlere göklere koyulamayan bir şey. Eşim yedi, ben de denedim ve hiç tereddütsüz diyorum ki berbat bir tadı var :) Siz yine de deneyin tabi tatlı seviyorsanız (tatlıdan tat alamayan bir insan olarak bu konuda benim görüşlerime pek güvenilmez belki ama) üstüne boca edilmiş toz şeker başlı başına berbat bir durum. Çatur çutur toz şeker yiyormuş gibi oluyorsunuz. Bu arada sipariş edeceğiniz çoğu yemekten memnun kalacaksınız ama gulaş yemeden dönmece yok, muazzam birşey! Benim Prag notlarım bu kadar değil. Ama gerisi, nasıl desem... biraz gizli.... :) O yüzden buraya yazamayacağım :)

Şimdilik sevgiler ve iyi haftalar herkese...
 


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder