Nasıl doyulur ki bu manzaraya zaten! Şu güzelliğe bakar mısınız. Uçakları, uçak yolculuklarını ve o minicik kabin pencerelerinin sunduğu billur gökyüzü manzaralarını çok seviyorum. Henüz yolda olduğun ve hedef destinasyona ulaşmamış olduğun için, o kısıtlı ziyaret henüz başlamamış ve dolayısı ile bitmeye de başlamamıştır. Telefon kapalıdır. Kitap okumak, yazı yazmak, film izlemek, müzik dinlemek ve kendinle baş başa kalmak yapabileceğin yegane şeylerdir ki bunları seven biriysen yolculuk bitsin istemezsin. Güneş böyle karşıdan vuruyorsa gözlerin kamaşır hafiften ve hatta sulanır. Kristalli bir takı varsa üzerinde, güneşten yansıyan ışığın etkisiyle kabin içinde titrek renkli ışıldaklar oluşur. Kitabın zaten o seyahate özel seçilmiş ve hele bir de sürükleyici bir kitapsa (sürükleyici olmayan ama bitirilmesi gereken kitaplar ev kitaplarıdır, ancak diğerleri benimle yolculuklara eşlik edebilir) zaman nasıl geçti anlamazsın. Hele bir de acil çıkış kapabildiysen veya yan koltuk satılmamışsa içinden yükselen çığlığı zor bastırırsın :) Vazgeçemediğim ritüellerim var. Zaman içinde oluşan bu ritüeller neredeyse hiç değişmiyor. Mesela mini boy Pringles uçak yolculuklarımın temel taşıdır :) Normal günlük hayatımda hiç yemediğim bu ürünü yemeyi nedense hiçbir uçak yolculuğunda atlamam :)
Dün Hamburg'dan dönerken bu manzaraya bakıyordum. Bugün de bu yazıyı paylaşmak istedim sizinle. Seviyorum yol hali yazılarını. En sonuncu yol yazımı buraya yazmışım. Bu aralar sık sık yollarda olacağım. Alışmış kudurmuştan beterdir derler :) Küçükken babam öyle bir alıştırdı ki; kız kardeşim de, ben de kendimizi yolda bulur, dinler, sever olduk :) Allahtan ikimizin işleri de bol seyahat imkanı sunuyor ve sevdiğimiz bu halleri yaşama imkanını sık sık buluyoruz.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder