23 Mayıs 2016 Pazartesi

Satırlarla mı, adımlarla mı? 3 kitabın ışığında 4 günlük Doğu Karadeniz

 
Bir yeri en güzel ne gezdirir size, satırlar mı yoksa adımlar mı? Kitaplarda okuyarak mı daha iyi tanırsınız yoksa adım adım gezerek mi? Geçen hafta Doğu Karadeniz'i 3 ayrı kitabın anlatımları eşliğinde gezdim ve öncekilerden çok farklı bir tat aldım. Bu yazıda da size hem bu kitapları, hem de beni en çok cezbeden yerleri aktaracağım.
Birinci durak Ayder. Canım Ayder. Ayder'le ilgili 'asıl' yazacaklarımı en sona bırakıyorum şimdilik. Ayder'de 2 gece geçirdik. İlk gece, bu gördüğünüz dereye karşı uyanmak istediğimiz için Haşimoğlu Otel'de kaldık. Tarz olarak hiç bize hitap etmese de, sırf bu çağıl çağıl görüntüyü yaşamak istediğim için bu oteli tercih ettik ama uykuda kulağı hassas olan bu oteli tercih edip bütün gece beni hayır dualarıyla anmasın :) Nasıl bişidir derseniz ufak bir video aşağıda. Sesi açarak dinlerseniz suyun gücünü ve çağıltısını hissedebilirsiniz.



Ayder'e konaklamalı gidecek olursanız benim size önerim, bizim de ikinci gece kaldığımız 'Kuşpuni Dağ Evi'. Burası bölgenin dokusuna en uygun mekan.


Alı al, moru mor; aynı anda eflatunu, sarıyı, hem siyahı hem pembeyi barındıran iç mekanlara sahip diğer otellere kıyasla (en az 6-8 otel gezdim Ayder'de) burası en ideal yer. Aşağıda birkaç iç mekan fotoğrafı görebilirsiniz.



 Yayla tepelerinden neredeyse hiç kalkmayan sisin ayrı bir görsel zevki var.



 Üst noktadan görünüş.

Size önereceğim ilk kitap huzurlarınızda. Tadı damağınızda kalacak. Bir günde kolaylıkla biten, bölgeyi; insanı, hayvanı, bitki dokusu, müzikal enstrümanları, gelenekleri, tarihi konakları ve yayla kültürü vb ile bütün olarak ele alan harika bir kitap. Yazarı Uğur Biryol Çamlıhemşin doğumlu ve memleketine aşık birisi. Çamlıhemşin'de Livera isimli çok tatlı bir Cafe'si var. Cafe'de menüyü Ayşe Hn hazırlıyor. Ayşe Hn tam bir Karadeniz kızı. Giderseniz lütfen selam söyleyin :) Bölgede gezdikçe bol bol yemek durumunda kaldığınız mıhlama, köfte ve lahana çorbasından bıkar da farklı bir şeyler yemek isterseniz buraya uğrayın. Yöre yemekleri de var, alternatifler de. Mesela mantısı çok lezzetliydi)

 Çamlıhemşin'deki bu görüntü Karlovy Vary'i hatırlattı bana.
 Şimdilik Ayder'i bırakıp beni en çok etkileyen yerlerden birine, Ortan'a geçiyoruz.
 
ORTAN: BİR DELİLİK VAR BU KÖYDE
Bana deseler ki tüm ömrün boyunca Doğu Karadeniz'de tek bir saat geçirebileceksin, bir yer seç, kesinlikle ORTAN'ı seçerdim. Bu köyü hiçbir gezi kitabında, haberde vesaire göremeyeceksiniz. Zaten girişini de kuytuya saklamışlar. Ayrıca önüne bir tabela çakıp 'Bu yol Ortan'a çıkar, her türlü özel otomobil, tur otobüsü vb'nin girişi kesinlikle yasaktır' notu düşmüşler. Şimdi bu notu okuyup da bu yola dalmamak mümkün mü :) Bir önceki gidişimizde keşfetmiştik. Ben de bu köyün yerlisi olsam aynı tavrı ben de takınabilirdim. Öyle güzel. 60 derece açıya evini, bahçesini, mezarını, tarlasını kurmuş, rüya gibi, masal gibi bir köy. Yağmuru ve sisi her daim başının üzerinde. Ayrı bir büyüsü var. Alt fotodaki konak, envantere girmiş 'Demircioğlu Konağı' Bu konakların ne hikayeleri var. Bir kısmı yukarda gösterdiğim kitapta.



 Bu evin sahibini merak etmek için evin dış görünüşünden başka geçerli sebeplerim var :)
 Yağmuru görebiliyor musunuz fotoda? Serenderin kendi ayrı güzel, manzarası ayrı.

Kütüklerin hemen arkasında bir nine var ama kolay mı öyle Karadeniz kadınının burnuna telefonu dayayıp fotoğrafını çekmek :) İzin alıp çektiğimiz çok oldu ama burada değil :)

YOLKIYI KÖYÜ
Ortan'la hemen hemen karşı karşıya duran bir diğer köy de Yolkıyı. Bu köyler/konaklar aşağıdaki yoldan kolay kolay görünmüyor. Alttan tabelaları kaçırmamak gerek. Bir de evler çok dağınık. Köy dediğim yerler evlerin grup grup toplandığı yerler değil. Yan yana tepelere ayrı ayrı kondurulmuş evler. Bir tek Ortan'da bütün köy bir arada :)

Hemşinlilerin enteresan hikayeleri var. 1900'lerin başında Rusya'ya, Ukrayna'ya, Polonya'ya giderek pastacılık/fırıncılık mesleğini öğrenip memleketlerine dönmüşler (Elbette ki yanlarında çoğu Kırımlı olan birer yeni gelinle) ve oralarda kazandıkları paralarla bu konakları yapmışlar. Çok zengin olmuşlar. Meğer ülkemizin çoğu fırıncısı/pastacısı Hemşin kökenliymiş. Hiç bilmiyordum.

ÇİNÇİVA KÖYÜ
'Kaçkarlar'da Bulut Olsam' kitabındaki tarihi konakların izini biraz daha sürmek isterseniz Çinçiva (Şenyuva) Köyü'ne de gitmenizi öneririm. Bu köyde de haşmetli konaklar var. Bu arada gezinize eşlik etmek üzere önereceğim diğer kitap ise Dursun Ali Sazkaya'nın kendi yaşam hikayelerinden oluşan 'Farzet ki Dönemedim' isimli kitabı. Bölge insanının yaşamını ve duygu dünyasını çok güzel vermiş. Buruk hikayeler ve azar azar yok oluşun anlatımı var bu kitapta ve bölgenin kaderini, geçmişten günümüze uzanışını çok güzel anlatıyor.

Burası bizi sohbetine ve evine davet eden Çinçiva'lı Hüseyin Amca'nın terası. Rakım belki var 1500
Neler anlattı neler Hüseyin Amca. Koca bir ömrü, zorlukları, evlatları, geçimi, hastalıkları ve yaşamı dinledik kendisinden.
Konaklar çok yalnız, terkedilmiş, yıkıma bırakılmış. Şu an 80'leri süren son jenerasyon da gidince tamamen sahipsiz kalacaklar. Milli kültürümüzün çok kıymetli eserleri bunlar. Nasıl koruyacağız bu evleri :(
 Çinçiva Köyü, Burhanoğlu Konağı
 
KARAGÖL
Gezimizin son gününü Borçka Karagöl'e ayırdık. Sabah kahvaltı sonrası göle gidebilmek için bir gece önce Borçka Aralık Köyü'ndeki Lapera Pansiyon'da konakladık. 
Eğer aynı planlamayı yapar Lapera'da kalırsanız ve bir de çatı katı oda olsun derseniz bu balkondan bu manzaraya bakacaksınız :) Pansiyon sahibi Şenol Bey Gürcü. Zaten Doğu Karadeniz'de inanılmaz bir etnik çeşitlilik var. Bu üç kitap bu konuda çok önemli bilgiler verecek size. Anneanne tarafımın sahip olduğu 'Gürcü' soy ismini ve Kuzey Doğu kökenlerimi biraz araştırsam bence benim de çıkacak Kafkaslara uzanan bir bağım :) Anadolulu isen, muazzam güzellikteki bir çeşitliliğin parçasısın demektir.
KARAGÖL
Ve huzurlarınızda Karagöl. Buraya ulaşmak için Aralık Köyü'nden itibaren 45 dk direksiyon sallamanız gerek. El değmemiş bakirlikte bir doğa alanı. Henüz bir inşaat ve iş makinası yok ama ne kadar daha olmaz bilinmez tabi.


ZİGANA
Sabah 09:10 uçağına vakitli yetişebilmek için son geceyi Trabzon'a 45 dk mesafedeki Zigana'ya programladık. Bu tesiste 3. ve sanırım son yılımız oldu artık. Konfor arayanlara göre bir yer değil ama eşim ve benim için ayrı bir nostaljisi ve hatırası olduğu için pas geçmeye içimiz elvermedi bu yıl da.


Bu fotoğrafımı bu gezinin en güzel fotoğrafı seçtim. Şu ikili kulübe, sarı çiçekler, yeşilin tonları ve gölge/güneş dağılımı içime işledi.
 Bu fotoda bir şey bana TOKİ'yi çağrıştırıyor ama ne? :)

 Oda penceresinin manzarası
Ve yazının sonuyla birlikte geldik gezinin 3. ve son kitabına. Bu kitap Kuzey'in çilekeş, çalışkan, gözü pek ve cefakar kadınlarına adanmış bir eser. Okurken farklı duygular arasında gidip geliyorsunuz. Çok çarpıcı ve nesli tükenmekte olan bir türü anlatıyor tüm hikayeler. (Ve bu foto hayret edilecek derecede fotoşop gibi çıkmamış mı? Hatta sanki eski usul fotoğrafçı fonu duvar kağı gibi görünüyor)

-----

Şimdi gelelim yazının başında yazmak istemediğim 'asıl' bölüme: AYDER maalesef içler acısı halde. Nasıl ifade edebileceğimi bilmiyorum. Dört bir yandan iş makinaları ve şantiyelerle sarılmış durumda. Halbuki ne kadar bakirdi. Ne kadar güzeldi. 10-15 sene öncesini bilmeyenler ve ilk defa bu yıl veya sonrasında gidecekler bir sorun görmeyebilir ama yıkım çok büyük. Gece karanlığında ulaştık Ayder'e ve arabayla bir tur attık. Gözlerime yaşlar birikti, burnumun direği sızladı :( Kimse kusura bakmasın ama biz Türkler'e barbar diyenler az demiş. İnsan bunu Ayder gibi bir yere nasıl yapar? İnsanı yaptı, mahalli idaresi nasıl izin verir? Mahalli idare izin verdi mülki amir nasıl göz yumar? Başbakan nerede? Cumhurbaşkanı nerede? Yazıklar olsun! Çektiğim fotolarda çirkinliği kadraja sokmamaya çalıştım ama bakmayınca yok olmuyor :( O güzelim Fırtına, adı ile bir Fırtına, dört bir yanı sıvasız inşaat ve şantiye dolmuş. Ayder'i, kırmızı yeşil neon ışıklandırmalı, plastik sandalyeli, 'özgün müzikli' cafe-restoranlar, ruhsuz beton ama 'butik' oteller basmış. Her yeri 'Oy uşağum' temalı tabelalar, birbirinin içine girmiş keşmekeş sarmış. (Yine Türk usulü Turizm demek istiyorum buraya) Bu mudur Karadenizli olmak? Yörenin güzelliği? Gelene göstermek istediği? Ayder bitince geçiminizi neyden sağlayacaksınız? Gerçekten içim buruk. Bu yağmada emeği olan herkese milyon kere YAZIKLAR OLSUN!

2 yorum :

  1. Tüketmekte üstümüze yok :( İlişkileri güzellikleri her şeyi.
    Ben de çok üzülüyorum,yıllar önce gitmiştik çirkinleşme yeni başlamıştı .
    Yazık !
    Fotoğraflar o kadar güzel ki...Her kare ayrı güzel , teşekkürler ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aa! Nilgün Hn. Sizi burada görmek ne güzel :) Bu yorum bir şekilde dikkatimden kaçmış :( Fotoğrafları beğenmenize sevindim, yorumunuz için teşekkürler.

      Sil