Dev gibi bir şehirde yaşıyoruz. Ne kadar çok gezsek, ne kadar çok bildiğimizi iddia etsek de yan yana duran iki yabancı gibiyiz aslında bu şehirle. Bazen çok arzu ediyorum; şöyle 4-5 gün vaktim olsa ve başka hiçbir şey düşünmeden sabahtan akşama gezsem özlediğim bütün köşe bucaklarını. Bu sokak mesela; İstanbul'un en sevdiğim sokaklarından birisi. Üzerinde
Masumiyet Müzesi'nin de bulunduğu Çukurcuma Sokağı. Bu sokak ve bu sokağa çıkan irili ufaklı diğer sokakçıklar üzerinde gez gez bitmeyecek eskiciler, antikacılar, cafe ve restaurantlar var. Roma'nın Trastevere'si gibi bir nebze. Şehrin bohem yüzü. Böyle bakınca ser verip sır vermiyor ama yolunuz bu taraflara düşerse keşifleriniz bitmeyecek. Uzaklardan Galata Kulesi'nin de kasketi görünüyor.
İşte bu sokak üzerinde, belki dikkatinizi bile çekmeyecek, yanındaki rengarenk mekana kıyasla silik görünen, dışardan görünüşü itibariyle menüsündeki lezzetler hakkında hiçbir ipucu vermeyen 'Cuma' Cafe var. Tek kelime ile bayılıyorum. O albenisiz hali ile çok cazip. Ne yemeliyiz derseniz, avokado ve mozzarellalı tostunu, bulgur salatasını veya Cuma burgerini önerebilirim. Aslında bir keresinde o bölgeyi, Masumiyet Müzesi hakkında yazdığım
şu yazıda ufak da olsa anlatmıştım. Mayıs Haziran ayları için çook ideal gezi adresleri. Yolunuz düşerse beni de hatırlamayı unutmayın :)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder