30 Nisan 2015 Perşembe

Heybeliada Luz Cafe

Tam baharlık bir keşif yaptık bugün. Hani bazen bazı yerler bulursunuzda, kendinizi de bulursunuz oralarda, işte öyle bir yer buldum kendi adıma :) Aslında bu mekanın ruh eşine bir otel formunda geçen yaz Kalkan'da denk gelmiş, büyük bir heyecanla size burada yazmıştım. Bu minik mekan ise aynı ambiyansın cafe versiyonu. Eğer bir gün, bugün bizim yaptığımız gibi, Heybeliada'nın huzur dolu sokaklarında kaybolmak, sümbül ve gül kokuları arasında dolaşıp biraz ada havası almak isterseniz Cafe Luz'a mutlaka uğrayın. Retro ayaklı sandalyeleri, pötikareli örtüleri ve beyaz ferforje sandalyeleri ilk etapta dikkatinizi çekecek eminim ki ama asıl güzellikler içerde.

İçerdeki birçok şey 70'lerden kalma. Zaman o yıllarda durmuş sanki.

 Büfe bölümü çok cici. Sıra sıra kavanozlar, teneke kutular, çook eski yıllardan tanıdık gelecek.
 
Ortamda bir fiskos masası ve o masanın üzerinde böyle bir dantel varsa iş bitmiştir zaten. Böyle bir şey gördüğüm anda aklıma canım güzel annemin 30'lu yaşları, benim çocukluğum, kardeşimin kıpkıvırcık saçlı bebekliği otomatikman geliyor zaten.

Aslında yazacak çok şey var bu gece.. ve benim de çok yazasım var ne mutlu ki... ama kalanlar özele yazılacak. Bu minik yazıyı bitirmeden önce... Herhangi bir film, klip, belgesel (veya ne bileyim işte yayınlanmak üzere çekilmiş neler varsa) tek birinde oynamanız istense, hangisinde oynamak (veya kendisiniz olmak) isterseniz diye sorulsaydı, ne cevap verirdiniz? Benim için bu sorunun tek bir cevabı var... Tek bir seçim şansım olsaydı eğer, İstanbul'la nişanlı bir kızı anlatan bu şarkıda ben yer almak isterdim. Nasıl güzel bir şarkı, nasıl güzel bir klip, sanki her şey tam olması gerektiği gibi. Şu anda bu yazıyı yazarken de bana eşlik ediyor. Aşağıda şarkının ve klipte oynayan kızın hikayesini de kısaca okuyabilirsiniz.

Brazzaville'in (Şarkıyı söyleyen grup)  ilk İstanbul konseri için grup İstanbul'a geldiğinde David Brown (Solist) Özgecan'la tanışmış (Klipte oynayan kız). David'in anlattığına göre Özgecan, Almanya'ya okumaya gidecekmiş, David kendisine "Artık bir daha geri dönmezsin herhalde." demiş.  Özgecan da, kendisinin Boğaziçi ile nişanlı olduğunu söylemiş, çünkü yıllar önce bir boğaz seferi sırasında nereye giderse gitsin sonunda hep İstanbul'a geri dönme dileğiyle yüzüğünü Boğaz'ın sularına attığını ve Boğaziçi ile böylece nişanlanmış olduğunu söylemiş. David de bu öyküyü şarkı haline getirirse Özge'den klipte oynama sözü almış ve şarkı kaydedildikten sonra David'in tekrar İstanbul'a yolu düştüğünde şarkının klibini çekmişler :) Ne kadar güzel bir gerçek hikaye değil mi? Hele de şarkının, yüzüğünü Boğaza atan ve İstanbul'la nişanlı bir kızın hikayesini anlattığını düşünürsek. Özgecan'la çok büyük bir ortak noktamız var :)

Sıradaki atölyemiz 23 Mayısta


Baharın en güzel günlerinden birinde, eğlenceli bir atölyede bir araya gelmeye ne dersiniz? Ben iple çekiyorum açıkçası. Sıradaki atölyemiz 23 Mayıs Cumartesi günü 13:00-16:00 arasında defter, kutu ve kağıt çanta yapımı üzerine olacak. Mekan yine Handizayn hobi atölyesi. Merak ettiklerinizi cafecraftistanbul@gmail.com adresinden bana sorabilirsiniz. Sevgiler...

28 Nisan 2015 Salı

Özlediğim İstanbul

Bu yazı yüksek dozda özlem duygusu altında kaleme alınmıştır. Japonlar'da 'Paris sendromu' diye bir hastalık var. Kafalarında Paris imgesini o kadar büyütürlermiş ki, günün birinde gittiklerinde hayal kırıklığı yaşayıp geçici depresyona girerlermiş. İlk duyduğumda çok şaşırmıştım. Son dönemde düşünüyorum da bence İstanbul'un yaşayanları, yani İstanbullular için de 'İstanbul sendromu' diye bir hastalık olmalı. İstanbul'da yaşayan, şehrine aşık ama şehriyle bütünleşemeyen insanların yaşadığı duygusal boşluk için böyle bir tanımlama uygun olur bence. Bizim şehrimizin bir eşi var mı? Bence yok. Buna gönülden inananlardanım ama gelin görün ki, nazı kaprisi de çoktur İstanbul'un. Her an dipsiz bir kuyusuna düşebilirsin. Ben şahsen 'Kaç kaç' psikolojisi ile yaşıyorum bu şehirde. 'Trafikten, kalabalıktan, kuyruklardan kaç' Üniversitede ayda 1 veya 2 pazar günü belirleyip çantamı sırtıma atar, sabahın 07:00'sinde yollara düşer ve her seferinde bir başka semtini yürüyerek keşfederdim. Farklı mekanlar, farklı insanlar ama hepsinde aynı olan büyüleyici atmosfere doyamazdım. Pierre Loti'den Haliç'i seyrederken mutluluktan ağladığım anları biliyorum. Ama şimdilerde çok uzak kaldığımı hissediyorum ve bunun eksikliğini de hissediyorum. Zaten kötü olan, eksik olanın eksikliğini artık hissetmemek değil midir? Bu duygulara böyle nereden daldın derseniz, İstanbul Life'in sayfalarını karıştırırken ve şehrin ne kadar muhteşem bir şehir olduğunu hatırlarken içime doldu bu his. Zaten biliyordum bunu, hissediyordum ama birden bedene bürünüp önüme dikildi sanki. Bugünden tezi yok, özlediğim yerlere atacağım kendimi. Belki birkaçını yazarım buradan. Sevgiyle kalın.

Edith Piaf gecesi

Kendini çok özletip aniden geliveren bahardan mı bilmiyorum, çok yoğun hissediyorum bu aralar kendimi. Böyle zamanlarda güzel müziklere, güzel filmlere, hikayelere, kitaplara, kısacası güzel deneyimlere daha fazla gömülmek istiyorum. Herhalde bu ruh halinin etkisiyle dün gecenin ilerleyen saatlerini Edith Piaf şarkılarına ayırdım. Sayısız müzik çeşidi var ama bence Fransızca söylenen şansonlar bir tarafa, diğer tüm müzikler bir tarafa. Şanson (Chanson) Fransızcada şarkı demek ama bu kelime çoğunlukla Fransızca söylenen şarkıları ifade ediyor artık. Fransızca şarkı söyleyen onlarca ses sanatçısı var ama bence Mireille Mathieu ve Edith Piaf bu konunun iki ebedi kraliçesi. Günün birinde tüm şarkılar unutulsa, onların şarkıları yine de unutulmaz. Edith Piaf'ın o muhteşem sesinden neler neler dinledim dün gece... Bazılarını tekrar tekrar başa aldım. La Foule ile başladım. Bu ses ve şarkının ilginç şekilde hem dinamik ama melankolik havasıyla Paris sokaklarında dolaştım hayalimde. Ardından Padam Padam, sonra Non, Je ne regrette rien ve derken Milord sonra La vie en Rose... Tek tek tıklamak yerine tüm şarkılardan ufak bir geçit yapmak isterseniz buradan hepsi bir arada güzel bir seçki dinleyebilirsiniz. Madem dün gecemiz Edith Piaf'a ayrıldı, bu gece de Mireille Mathieu olsun o zaman :) İyi dinlemeler size.

27 Nisan 2015 Pazartesi

Bisiklet

Galiba bu sefer geldi :) Geçen pazar günü hava öyle güzeldi ki, sanırım bu sefer bahar geldi. Havayı fırsat bilince bisikletin tepesine attım kendimi. Normalde 10 km'yi 1 saat 6 dk gibi bir sürede koşuyorum. Bisikletle ise 22 km'yi 2 saatte yaptım. 2 saatte bisikletle daha uzun mesafe yapılırdı diye düşünüyordum ama iniş-çıkış parkur, bilhassa yaşadığım bölgedeki rampa zorlayıcı oldu. Havalar güzel oldukça dört mevsim ara ara da olsa bisiklete biniyoruz ama ilk defa ciddi spor amaçlı pedal yaptım. Bundan sonra bacaklarımı güçlendirmek için koşularımın arasına biraz da bisiklet ekleyeceğim ama gezintiden ziyade zorlayan güzergahı da kapsayacak şekilde spor amaçlı olacak.

Bu haftalar kiraz çiçeklerinin mevsimi. Seyretmeye doyamıyorum bunları. Nasıl güzeller! Her kim düşündüyse sağolsun, varolsun; vaktinde siteye bol miktarda dikilmiş de biz de göz banyosu yapıyoruz şimdi. Hele de bunların arasında bisiklete binmek ayrı keyif.

Şimdilik iyi haftalar herkese, tekrar görüşmek üzere.

Painted Veil

Bir filmle, bir kitapla, bir müzikle çok derinden sarsıldığınız oluyor mu hiç? İşte geçen hafta perşembeden beri etkisinden çıkamadığım, muhteşem bir film. Dr. Fern ve Kitty'nin çarpıcı hikayesi başlı başına bir unsur olarak kenarda dursun zaten ama müzikler, coğrafya, kıyafetler, eşyalar ve filmde kullanılan ışık doyulmayan birer yan unsur olarak büyük bir zenginlik katmış filme. Sanatta sevgi ve aşk çok çeşitli şekillerde işleniyor, bu filmde ise bambaşka bir bakış açısı ve yorum var. İzlediğimden beri aklımda... Hele o müzikler!  Belki bir ön hazırlık olarak, şu muhteşem müzikten başlamak istersiniz. Ben bu aralar günde 10-15 kere dinliyorum.

22 Nisan 2015 Çarşamba

Fiyonk Bakery & Cafe

Son dönemde görüp duyuyordum. Bir fırsat bulunca bizzat görmeye gittim ben de. Daha yeni bir mekan sanıyordum ama 1,5 yıldır hizmet veriyormuş; Fiyonk Bakery & Cafe. Ümraniye Şerifali'de, şirin, sıcak bir yer. Çok genç bir sahibesi var, adı Özge. Uzun uzun sohbet etme imkanı bulduk. Özge iç mimarlık eğitimi almış, ardından pastacılık ve mutfak eğitimleri alıp bu işlere koyulmuş. Bayılıyorum böyle iyi eğitimli, ne istediğini bilen, hayallerinin peşinde koşma azmi ve cesareti olan insanlara. Şu ana kadar kendinde biriktirdiği ne varsa mekanına da yansıtmış.

Menüde tatlılar ve yemekler var. Tatlı ile aram olmadığı için yemeklerinden denedim.  

Yolunuz düşerse uğrayın, keyifli bir zaman geçireceğiniz garanti.  

Bu arada önceki yazılarımdan anlattığım Evim Dergi çekiminin mizanpajlı sayfaları dün akşam ulaştı maille. Tam 13 sayfa! Bugün de baskıya girdi. Ben çok keyif aldım okurken, raflara çıkışını iple çekiyorum. Evim Dergi mayıs sayısına denk gelirseniz umarım siz de beğenirsiniz. Ha bu arada, bu sabah yağan doluydu değil mi?! Evet evet, doluydu! Gözlerime inanamadım. Nisanın sonunda dolu. Gerçekten inanılmaz.

18 Nisan 2015 Cumartesi

23 Nisan hediyeleri Tchibo'dan

Tchibo'nun Instagram'da başlattığı yeni oyununu duydunuz mu? Herhalde duymayan kalmamıştır ama ben yine de buradan da yazmak istedim çünkü son 4 güne giriyoruz. Muhtemelen görmüşsünüzdür. Geçtiğimiz günlerde 'Yaratıcılığını kullan, keyifle tasarla' konulu yeni ürünler raflara çıktı. CRAFT çalışmalarınızda kullanabileceğiniz hemen hemen her malzeme bu grupta mevcut. Yapmanız gereken, bu ürünleri kullanarak, çocuğunuzla birlikte 23 Nisan konulu bir tasarım yapıp fotoğrafını #Tchiboiletasarlıyoruz hastag'i ile instagram sayfanızda paylaşmak.10 şanslı kişiden biri olup 23 Nisan temalı renkli çocuk giyim ürünlerinden 150 TL'lik hediye çeki kazanabilirsiniz.
 
Bu tema çerçevesinde raflara çıkan ürünlerden oluşan kolimi ilk açış anımı sizlerle de paylaşmak istedim :) 
 
Damga seti, bant seti, kendinden yapışkanlı kumaş folyolar, Happy Birthday bunting, 3D kalem seti, gazlı kalem seti, gökkuşağı kart ve zarf seti ve kabartmalı kart ve zarf seti koliden çıkanlar arasındaydı.

Bu kalemler bir harika! Düz renkliler de var simliler de.   

17'li damga seti 

Gazlı kalemler 

Kendinden yapışkanlı desenli kumaş seti.  

Gökkuşağı kart ve zarf seti. Defne'nin doğum gününe çok az bir süre kala çoook işimize yarayacak.

'Happy birthday' bunting  

Diğer kart ve zarf seti 

Bant seti  

Yeni oyuncaklarıma kavuşur kavuşmaz fotoğrafladım tabii ki. 

Cuma günü bunları alır almaz gece Defne ile başına oturup ilk çalışmamızı yaptık. Adı '23 Nisan dilek defteri'. Kapatınca minik bir ayna kadar olan akordeon formlu bu minik defter bayrama kadar Defne'nin çantasında olacak ve arkadaşlarının bayram dileklerini bu deftere yazıp öğretmeni ile paylaşacak. Bu kampanya çocukları ekran başından kaldırmak için bence çok güzel düşünülmüş bir şey. Haydi siz de katılın.

17 Nisan 2015 Cuma

İyi kitap iyidir

İyi kitap iyidir değil mi sevgili ziyaretçi? İyidir ama bazen de zarar verir. Çok iyi bir kitap okuduğun zaman, bir süre boyunca, o kadar da iyi olmayan kitapları okurken sıkıntı çekersin, okuma performansın düşer. Çok iyi kitabı ayakta dahi keyifle okuyabilecekken, o kadar da iyi olmayan kitabı (size iyi gelmeyen kitabı diyelim, çünkü size iyi gelmeyen bir başkasına iyi gelebilir) en rahat yerde bile okurken bir o yana devrilirsiniz, bir bu yana. Hayatımın en büyük arayışlarından biri oldu kitap. İyi kitap. Ruhumu ve zihnimi besleyen, roman bile olsa bir şeyler öğreten. Aslında bu yazının amacı sizlere danışmak. Sevgili kitap kurtları, bu yazı size denk gelirse eğer lütfen beğendiğiniz, tavsiye edebileceğiniz, iyi bir içeriğe sahip olduğunu düşündüğünüz, vakit harcamaya değer gördüğünüz kitapları minik bir not olarak bana yazın. Elimde bazı kitaplar var ama arayışım devam ediyor. Hayırlı mutlu cumalar herkese.

Süs kirazı yeniden

İşte baharın en büyük habercisi, zarif süs kirazı. Her bahar dört gözle bekliyoruz bu çiçeklerin açmasını. Aslında fotoğraf gerçek güzelliğini bence hiç yansıtamıyor. Geçen bahar ağaç küstü. Hiç çiçek açmadı. Belki soğuklar veya zararlı bir böcek musallat oldu, ne olduysa oldu ve tek bir tomurcuk bile vermedi. Havaların iyi gittiği hemen her sabah, işe gelmek üzere hunhar İstanbul trafiğine karışmadan önce ufak bir tur atıp seviyorum, kokluyorum, dokunuyorum onlara. 3-5 gün önce baktığımda tamamı tomurcuktu, bu sabah tomurcuklar çiçeğe dönmüş. Karşısına oturup seyrettim biraz.

Eski halleri gibi olacaksa eğer, ilerleyen haftalarda daha da bollaşacak çiçekler. O zaman imkanım olursa bir foto daha paylaşırım.

Akşam güneşinin peşinde

Bu aralar güneşin peşindeyim hep, bilhassa da akşam güneşinin. O, evin köşelerinde dolanırken sessiz sessiz, ben de onun peşinde dolanıyorum elimde çayım, kahvem, kitabım ya da dergimle. İnsanın içine huzur dolduruyor. Onu seyretmek bir nevi meditasyon. Bu köşede takılıyor bir süre, sonra parmaklarının ucunda diğer köşeye geçiyor. O kadar naif ve güzel ki! Bu seramoninin çok kısa süreceğini bildiğimden gözümü ve hislerimi ayırmıyorum ben de, zaten son 10-15 dakikasına yetişebiliyorum akşam iş çıkışı eve varınca. Hem enerji veriyor, hem dinginlik. Ve sonra çekip gidiyor aynı tatlı yavaşlıkla.

14 Nisan 2015 Salı

Evim Dergi çekiminden minik ipuçları

Ve geçtiğimiz hafta sonu önemli bir işi tamamladık. Evim Dergi ekibini evimde misafir ettim ve kapsamlı bir iç-dış ekim yaptık. Hatta biraz önce de dergiden çekim fotoğrafları geldi. Hepsi birbirinden güzel olmuş. Çekim öncesindeki günlerde yağmur sonsuza kadar yağacakmış gibiydi ama neyseki çekimi planladığımız cumartesi günü güzel ve güneşli bir havaya uyandık.  Sabah 10:00'da başlayan çekim öğlen 13:30 civarı bitti. Çok uzun zamandır hayalini kurduğum birşeydi. Aslında bundan herhalde 2,5 yıl önce başka bir dergiyi misafir etmiştim ve bir çekim olmuştu ama bazı aksilikler üst üste geldiği için o zamanki çalışma yayınlanamamıştı. Şimdi düşününce ne iyi olmuş da yayınlanmamış diyorum çünkü bence evin ruhu/karakteri ancak oturdu. O zaman yapılan çekim yayınlansaymış aslında eksik olacakmış. Her işte bir hayır var diye boşuna dememişler. Gerçi bu da yayınlanan ilk çekim olmayacak, daha önce hatırlarsanız craft odam çekilmişti, bahçede styling'ini yaptığım bazı çalışmalarım (yılbaşı masası ve okuma köşesi gibi) yayınlanmıştı. Bu defaki en kapsamlısı çünkü tüm detayları ile hem iç hem de dış mekanlar ayrıntılı olarak fotoğraflandı. İnsan evine, yuvasına zaman içinde kendi ruhunu, kendi duygularını veriyor. Büyük emek veriyoruz... Ortaya çıkanları dışardan bir gözün gezip, fotoğraflayıp, yorumlayarak sunması çok keyifli ve güzel bir hatıra.

Bahçe çekimini planlarken hamağı bilhassa hazırladım. Artık önümüz bahar ve yaz, bahçelerde, pikniklerde, doğaya kavuştuğunuz-kavuşacağınız tüm anlarda portatif hamaklar yanınızda olsun :)


Çekim görselleri mayıs sayısına girecek. Bir değişiklik olmazsa kısa bir süre sonra yeni sayı raflarda yerini alır. Takip edip de alacak olanlara şimdiden keyifli okumalar. Benim sayfalara geldiğinizde içinizden bana da bir selam göndermeyi unutmayın. Herkese sevgiler.  

10 Nisan 2015 Cuma

Hangi duygunun insanısınız?

Dünkü bombardımandan sonra bugün sizinle tek bir kısa yazı paylaşacağım. Bazı konular var ki keşke bir sohbet ortamında karşılıklı konuşma imkanımız olsaydı diyorum onları yazarken. Bu yazı da onlardan bir tanesi.

Bugün size tek bir sorum var.

Hangi duygunun insanısınız?

Sabah kalktınız, öğlen oldu, akşam geldi. Derken hafta geçti, bir baktınız yıl bitmiş... Tüm bu zamanları bedeniniz ve ruhunuzla yaşarken kalbinize en çok hükmeden, sizi en çok etkisi altına alan duygu ne? Mutluluk olabilir, belki bıkkınlıktır, panik, kaçma hissi, şevkat, endişe, kızgınlık, sevgi, hayranlık belki daha da uç duygular; nefret, aşk... Uzayıp gider bu liste sanırım.

Benim duygum ŞÜKÜR. Evet, sayısız kere kalbimden, ruhumdan ve beynimden dalga dalga taşan ŞÜKÜR. Şükür bir duygu mudur, eylem midir diye soranlar olabilir. Bence şükür bir ruh hali ve duygudur. Yaşadığınız anlara karşı duyduğunuz o minnet hissi ve mutluluk aslında şükürdür. Size bahşedilenler karşısında mutlu oldukça farkına varmadan şükrü yaşarsınız. Ve şükrettikçe mutlu anlarınız daha da çoğalır. Bir de inandığım temel nokta şu ki, evrenin bize verdiği, aslında bizim ona verdiğimizdir. Kendi deneyimlerimiz; kendi duygularımız, algılarımız ve eylemlerimizin bir sonucudur.

Sayısız nimete sahip oldukları halde sürekli şikayet halinde olan insanlar için açıkçası biraz üzülüyorum. Hayat çok kısa bir emanet. Her an elimizden uçup gidebilir. Şu an sahip olduğumuzu sandığımız şeyleri kaybetmek bir an meselesidir. Halbuki bir sabaha daha sağlıklı ve sevdiklerinle uyanmak o kadar büyük bir lütuf ki! Uyandığında gördüğün mavi gökyüzü, bastığın toprak, tenine değen rüzgar... Bunlar çok büyük nimetler. Birşeyin kıymeti kaybedince anlaşılırmış. Bence aslolan kaybetmeden anlamak. İşte o zaman hayat bir şölen.

Tüm kainatı yaratan, bana nefesi, sağlığı, sevdiklerimi ve sevenlerimi veren, bana benden daha yakın güzel Allah'ıma SONSUZ ŞÜKÜRLER OLSUN.

Hayırlı, mutlu, derinlikli, incelikli güzel bir cumanız olsun. Sevgi ve selamlarımla...

9 Nisan 2015 Perşembe

Mart 2015 parti dekorasyonu atölyemizden kareler

14 Mart cumartesi günü çok keyifli bir parti dekorasyonu atölyesi daha yaptık. Bu atölyemiz Ümraniye'ye yer alan Handizayn hobi atölyesinde gerçekleşti. Meraklıları için birkaç fotoğraf paylaşıyorum, daha da meraklı olanları sıradaki atölyelerime bekliyorum :) Bugünlerde planlama yapıyorum, en kısa zamanda yeni atölyelerimizin yer ve tarih bilgilerini paylaşacağım.  
 


  
 


Bunlar da Handizayn hobi atölyesinde yapılan ve satılan pastel mobilyalar, hepsi birbirinden güzel.
 


Un eleğinden kutuya

Ufak bir fikirden daha bahsetmeden geçmek istemiyorum. Burada gördüğünüz kutu Eminönü'nden aldığım eski usul bir un eleği aslında. Alt çemberini maviye, üst kısmını da beyaza boyayıp kutu yaptım. Bazen etiketleri atıyorum içine bazen bantları, kimi zaman da limonları :) Uygulaması çok basit olan bu fikri siz de deneyebilirsiniz. Ben üzerinde sticker yapıştırdım ama siz daha sade seviyorsanız stickersız da kullanabilirsiniz.

Evim Dergi Nisan 2015 sayısındayım

Evim Dergi ile çalışmalarımız son aylarda sürekli bir hal aldı. Son 6 sayıdır katkıda bulunanlar arasında olmaktan büyük keyif alıyorum ve derginin her sayısını büyük keyifle okuyorum. Erişilebilir mekanlara, uygulanabilir fikirlere yer vermesi ile bence ayakları yere basan, sıcacık ve mutluluk veren bir dekorasyon ve yaşam dergisi. Çok geniş bir kitleye hitap ediyor. Sevgili İlke bu sayıda 'mutfakta sunum' konulu bir bölüm hazırladı. Ben de bu bölüm için kağıt sunum aparatları hazırladım. Sayfa 144'teki kağıt ve şeffaf keseler, 145'teki dantel kenarlı dikdörtgen kek kutusu ve 147'de kağıt kaseler, zarflar, demlikler ve rüzgar gülü Cafe Craft İstanbul elinden çıkma :) Zaten bence kağıdın kullanım alanının en geniş olduğu yer mutfak ve ikramlık sunumlar. İlke bu konuyu çok iyi düşünmüş. Bu sayıyı aldıysanız umarım siz de ilham veren fikirler bulabilirsiniz. Keyifli okumalar ve kucak dolusu sevgiler.

O an - 3

'Parfümün dansı' anı. Çok sevdim Alobar ve Kudra'yı 

'Minyatür müzeleri gezdim, ben de özendim' anı 


'Salkım balon' anı (En vazgeçemediğimiz)

'Bu sene bir türlü gelmeyen güneşi bekleme' anı  

Kavgaya 5 kala anı :)  (Birazdan dalacaklar :))

'Hüp hüp' anı   

'Hava alan minik pastel evler' anı

Son dönem favorilerimden 'tarçınlı su' anı  

'Yazıp çizme' anı  

'Tavşan kulak kaktüsümde bir minik kulak daha çıkmış' anı :) 

'Bir 20 dk daha gitmese güneş' anı  

Ve 'Bir demet frezyanın kokusunun bütün evi kaplama' anı.
 
Bir sonraki 'O an' dosyasında görüşmek üzere...